Rudolf Steiner tarafından yapılan en önemli çalışmalardan biri de 12 duyunun varlığının ortaya koyulmasıdır. İşleyen insan bedeninde bilindiği gibi yalnızca 5 duyumuzdan fazlasının var olduğunu ve yıllar içinde geliştiğini ifade eder. Duyular; iç dünyamız ve dış dünyamızı birleştiren ve kendimizi var ederken çevreyle etkileşime girmemizi sağlayan araçlardır. Tüm bu duyuların gelişmesi yıllar içinde olur. Ancak özellikle çocukların en çok ihtiyaç duyduğu temel duyuların gelişimi ilk 7 yılda gerçekleşir.
Steiner 12 duyuyu; alt, orta ve üst duyular olarak başlıklandırmıştır. İlk 7 yılda özellikle desteklenmesi gereken alt duyular; dokunma duyusu, hareket duyusu, denge duyusu ve yaşam duyusudur. Orta duyular; koku alma, tat alma, görme ve ısı duyusu. Üst duyular; işitme, konuşma, düşünce ve ben duyusudur. İlk 7 yılda bizim için kritik öneme sahip olan ve çocukların gelişimini desteklerken temele almamız gereken alt duyulardır.
Alt duyular bedene bağlıdır, onun sayesinde bedenin varlığını hissederiz. Duyular dış dünya ile iç dünya arasında bağlantı kurmamızı sağlayan araçlarımızdır. Bu yolla bedenimiz geliştiği gibi kişiliğimiz de gelişir. Öğrenmenin temelinde de duyularımız yatar. Okul Öncesi Dönemde dokunma, yaşam, hareket ve denge duyularını desteklemek önemlidir. 0-7 yaş döneminde desteklenen 4 temel duyu çocukların gelecek yaşantılarında bilişsel, sosyal ve ruhsal olarak güçlü olabilmeleri için zemin hazırlar.
Dokunma duyusunun organı derimizdir. Dokunma duyusu dış dünya ile bağlantılıdır.
Dokunma duyumuz bize sınırlarımız ve etrafımızdaki dünya hakkında bilgi verir. Waldorf yuvalarında tam da bu yüzden harika malzemeler vardır, böylece dünyayı hissetsinler isteriz. Çocuklar etrafındaki güvenilir yetişkinlerden, arkadaşlarından sınır alırken belirliliğin, bilinirliğin oluşturduğu güven hissine ulaşırlar ve bu özgüvenli bir şekilde hareket edip keşfederek kendilerini geliştirmeleri için önemlidir. Bütün bunlar dokunma duyusuyla bağlantılıdır. Bu nedenle okul öncesi dönemde çocukların dokunma duyularını destekleyecek pratikler yapılmalıdır..
Pamuklu, ipek ve tahta malzemelere dokunmalarını sağlayabilirsiniz. Yaratılmış olan şeylerin gerçek duygusu dokunma duyusu ile çocuklara geçer, bu yüzden plastik gibi yapay şeylere dokunmalarını istemeyiz.
Dokunma duyumuz bize bedenimizin nerede başlayıp nerede bittiğini ve etrafla ilgili tüm bilgileri verir; mesafem ne, sınırlarım ne, güvende miyim? Yani çocuğa güvendeyim ve korunuyorum duygularını verir. Sınırların ve bedenin nerede bittiğine dair bir bilgiyi içinde taşır. Bizler çocukların kendilerini hem güvende hissetmelerini, hem de kendilerinin farkında olmalarını isteriz.
Dokunma duyusunun şifası; tüm benliğimizle orada olmamız, sınırları belirlememiz ve bolca dokunma deneyimidir. Şefkatli fiziksel temaslı oyunlar, ellerini kullandığı ve farklı malzemelere dokunduğu mutfak etkinlikleri, açık havada oynanan çamurlu oyunlar oldukça iyidir. Hareketli oyunlar kadar sakin oyunlar oynamak isterseniz parmak oyunları ve karşılıklı el çırpma oyunları da dokunma duyusuna destek olabilmek için faydalıdır.
Hareket duyusu ile kendi bedenimizi tanır ve etrafımıza göre nasıl konumlanacağımızı belirleriz. Merkezi sinir sistemi kaslarla bağlantı halinde bu kaslar birbiriyle bağlantılıdır beyne aktarır. Çocuklar başlangıçta bedenini deneyimlerle hareket ettirir; bir yerlere çarparlar, düşerler. Bir süre sonra artık hareketleri daha kontrollü yapmaya başlarlar. Yürürken karşıdan gelen biriyle çarpışmamak için ya da var olan bir nesneye çarpmamak için bedenini kontrol ederek kendisine alan açarak hareket eder. Bu bolca deneyimle bu duyunun gelişmesine bağlıdır. İyi gelişen bir bedende çocuklar harekete karşı pozitif bir tutum gösterip kendilerini daha özgür hissederler. Hareket ederek bedeninin sınırlarını, eylemlerinin olasılıklarını deneyimleyen çocuklar bir sonraki adımda deneyimleyebileceği yeni bir eylem ekler hareketine.
Bu noktada ayna nöronlar devrededir. Çocuklar gördükleri hareketi içselleştirirler ve taklit ederek deneme eğilimindedir. Onların gözlemlemelerine imkan vermeli
ve bu hareketleri deneyebilecekleri alanlar açmalıyız. Bu nedenle de yetişkinler çocukların kendilerini izlediklerini göz önünde bulundurarak hareketleri olabildiğince yavaşça yapmalıdır ki çocuklar bu hareketi içselleştirip deneyimleyebilsin. Bir diğer kritik noktada çocukların bir hareketi deneyimleyebilmesi için zaman tanımak ve onun yerine o eylemi gerçekleştirmemek de önemlidir. Örneğin “Bu ağaç senin için yüksek, sen çıkamazsın seni ben çıkarayım.” diyerek çocuğun elinde hareket imkanı alınmamalıdır. Onun yerine zor da olsa kendisinin deneyimlemesine alan açmak ve her yapabildiği hareketle beraber bir adım yukarı taşıyarak bedeninin sınırlarını denemesine izin vermek gerekir.
Denge duyusu; hareket duyusuyla doğrudan bağlantılıdır. Çocuklar bedenin her hareketinde yer çekimine karşı bir denge oluşturur
ve bu aşamada beynin sağ ve sol lobunu çalıştırarak gelecek yılların akademik öğrenimi için temel oluştururlar. Çocukların ilk adımlarındaki mutluluğu, dengeyi bulmaya çalıştıklarını görebilirsiniz, kasların da bunu yapacak seviyede olması gerektiğini ve bolca deneyim gerektirdiğine şahit olmuşsunuzdur. Çocuklar deneyimle dengelerini bulurlar. Burada bahsi geçen denge hem fiziksel hem de ruhsal dengedir. Denge duyusunun gelişimi için hareket duyusunda geçerli olan her şey burada da önemlidir. En kolay yöntem, çok büyük bir hareket alanı sağlamak ve harekete teşvik etmektir. Ancak hareket sürekli olmamalı ve sonrasında dinlenme olduğunu da çocuğun fark etmesi gerekir. Bu denge ruhsal olarak da çocuklar için şifadır.
Yaşam duyusu çocuğun iç dünyası ile bağlantılıdır. Kendimi
nasıl hissediyorum sorusunu ele alır. Rahat mıyım, bir eksiklik var mı? Organı tüm bedendir, sinir sistemimizdir, metabolizmamızdır. Bu nedenle herkesin yaşam duyusundaki denge farklılık gösterir. Üşüyor muyuz? Acıktık mı? Tuvalete mi gitmek istiyoruz. Tüm bunlar yaşam duyusuyla ilgilidir.
Bu orta nokta iki zıt nokta arasında gidip geldiğim ritim içerisinde bulunur. Yani üşüdüğünü fark etmesi gerekir. Açlığını anlayabilmesi için zamana ihtiyacı vardır.
Çocukların kendilerini nasıl hissettiklerini algılayabilmeleri için ritim içerisinde orta noktalarının oluşması gerekir. Okul öncesi dönemde henüz bu duyu yeterince gelişmediği için tüm bunlar yetişkinler tarafından desteklenir. Yaşam duyusunun şifası; hoşgörü, tolerans ve ritimdir. Çocuklar için günlük ritim oluşturmak hem çocuğa bir sonraki adımın ne olacağını bilmesi açısından güven verir hem de nefes al nefes ver ritmi ile kendi ihtiyaçları doğrultusunda bir orta nokta oluşturabileceği konusunda destek sağlanmış olur.Günlük ritim oluştururken yemek ve uyku saatlerini düzenlemeye başlamak yaşam duyusunu desteklemek için önemli bir adımdır. Uyku süreci gün boyunca olup bitenleri sindirirler, uyku bu açıdan önemlidir.
Bulunduğumuz ortamın estetiğine, kendi estetiğimize özen göstermek de öz saygınızı güçlendirir. Kendimi nasıl hissediyorum ve dengede hissetmek için ne yapabilirim sorusuna odaklanan yaşam duyusu için estetiğe özen göstermek destekçidir. Mizah ve mutluluk da en büyük yardımcıdır. Çocuklara yaklaşımda hoşgörü ve anlayış kadar kurulan iletişimde mizahı kullanmak çocuklara iyi gelir.
Aynı zamanda; sanat işleri, ev işlerine yardım, bitki ve hayvan bakımının sorumluluğu da çocuklar için; fiziksel ihtiyaçların yanı sıra ruhsal ihtiyaçlarımızı da göz önünde bulundurmak adına oldukça şifalıdır.
Steiner bu dönemde gelişimi desteklenmesi gereken bu 4 temel duyunun iyi ve güçlü oluşmasının; büyüdüğünde ergenlik ve yetişkinlikte diğer duyuların sağlıklı oluşması için bir temel olduğunu ifade eder.
Comments